Tm Yazarlar
BİR SİSTEM BOZUCU KURUM OLARAK SİYASET..! (2)

Milyonlarca insanın yaşadığı bir şehrin kaderini şehircilikten, yöneticilikten, planlamadan anlamayan birine teslim etmek, demokrasinin açığını istismar etmektir.

 

Diyeceksiniz ki bu insanları aday yapanda hata. Doğru zaten bu yüzden siyaset sistem bozucu bir kurum oluyor işte. Kendi partisinin ya da kişisel çıkarları için sistemi bozacak insanları yönetici yapabiliyor, imar afları çıkartabiliyor, şehir planlarını değiştirebiliyor, kanunlar çıkartıp düzenin alt üst olmasına neden olabiliyor.

 

Buraya kadar kafanızda “Ama batı ülkelerinde böyle olmuyor.” diye bir cümlenin dolaştığını biliyorum. İnanın Trump’ı ve Meloni’yi ülkenin başına getiren mekanizma orada da sorgulanıyor. Lakin bizim dertlerimiz biraz daha farklı ve çok.

 

Politize Eden, Ayrıştıran, Kutuplaştıran Siyaset

 

Türk siyasi hareketlerinin klasik bir taktiği vardır: Karşıtlık yarat, korku üret bu sayede taraftar topla. Siyasi tarihe bakarsanız her dönemde siyasilerin bir korkutma aracı bulduğunu görürsünüz. İrticacılar, Ticaniler, Nurcular, komünistler, Kürtçüler, ayrılıkçılar, laiklik düşmanları, batı uşakları, masonlar, terör, beka sorunu, din karşıtları…

 

Neyse ki gençler bu cinnet halinin değişeceği yönünde umut ışıkları yakıyor biraz.

 

SİSTEM BOZUCU JAMMER

 

Frekans bozucu jammer gibi, siyaset de iletişim, medeni ilişkiler, iyi hizmet ve kalitenin bozulmasına neden oluyor bu şekilde ama farkında değil.

 

Bu arada toplum olarak siyasetin istismarlarına son derece “hoşgörülü” olduğumuzu, istismara doğru meyyal olduğumuzu da söylemeden edemeyeceğim.

 

Ne yapmak gerekir?

 

Çözüm olarak siyaset kurumunu içeriden ya da muhalefet aracılığı ile değiştirmenin mümkün olduğu kanaatinde değilim. Çıkarları örtüştüğünde iktidar ve muhalefetin nasıl şevkle birleştiğini gördük geçmişte.

 

Devletten, belediyelerden, kurumlardan beslendiği sürece gerçek sivil toplum örgütü kurmanın, aydın olmanın da mümkün olmadığını unutmayalım.

 

Devletten çıkarı olmayan her aydın ve STK özgür ve güçlüdür her zaman.

 

Buna ek olarak medyanın benzer bir özgürlüğe kavuşması gerek. Ya muhalefet ya da iktidar medyası olmak zorundasınız diye açmaza girmiş sektörün bu kapandan çıkması gerek. Mevcut yapıların bunu yapabileceğini düşünmüyorum.

 

Sonuç:

Sonuç olarak siyasetin demokrasi için vazgeçilmez yanını reddedemeyiz. Ancak siyasi tarihimize bakarsak onun tek başına ülkeyi ve tüm toplumu yönetmesinin sonuçları pek de iyi olmadığı aşikar. Bu yüzden siyasetin denetlenmesi, demokratik usullerle yönlendirilmesi ve gücünün demokrasi içinde paylaştırılması gerekir.

 

Yoksa önümüzdeki dönemde iktidara CHP ya da başka bir parti geldiğinde filmi tekrar baştan aynı şekilde izleyeceğiz..

 

SAĞLICAKLA KALIN..

"SAHİP OLMAK YA DA OLMAK"

"SAHİP OLMAK YA DA OLMAK"  

 Yıllar önce Kazdağları eteklerinde arkadaşlarla piknik yaptığımız bir hafta sonu, gözüme kendi doğal ortamlarında neş'e içinde açmış rengârenk Anemon Çiçekleri yani Dağ Lâleleri takıldı.

Jest olsun diye kalktım bir demet onlardan topladım ve kız arkadaşıma sundum.

O, bu jestime karşılık olarak kafasını bile  kaldırmadan, benimle göz teması kurmadan buruk ve donuk bir tebessümle teşekkür etti.

Beğenmedin mi? diye sorunca;

"Beğendim, hem de çok beğendim, hadi şimdi git onları kopardığın yere götür ve hepsini bir bir yerlerine tak" diye karşılık verdi.

Ne söylediğini, bana nasıl bir ders verdiğini çok iyi anlamıştım. Utancımdan yerin dibine girdim. 

Elimde topladığım Anemonlara öylece bakakaldım. Sonra fark ettim ki, Anemonların hepsi birden gözlerini bana dikmiş "Neden bizi kopardın, neden bize sahip olmak adına bizi öldürüyorsun, buna hakkın var mı?" diye benden hesap soruyorlardı.

Yan tarafta akan derenin yanına usulca gittim, onlardan sessizce özür diledim. Bir daha böyle salakça, alçakça, bencilce şeyler yapmayacağına, her canlının yaşam hakkına saygı duyacağıma dair söz verip, onları Kazdağları'nın buz gibi sularına büyük bir vicdan azabıyla bırakıverdim.

 

Sonraları Erich Fromm'un "Sahip Olmak ya da Olmak" kitabını okuduğumda, hemen yaşadığım bu üzücü olay aklıma geldi. Öz olarak hemen hemen aynı şeyleri anlatıyordu Erich Fromm.

Varoluş biçiminin erdemini bu kitapta çok iyi tanımlıyordu yazar.

O günden sonra yaşam şeklimi, düşünce biçimimi tekrar gözden geçirip, tüm canlılara ve doğaya karşı tutum ve davranışlarımda daha duyarlı olmaya çalıştım.

Kendi yaşamımda da şunu gördüm ki;

Bir şeye sahip olmaktan ziyade, o şeyin güzelliğine, varlığına sevinmek, ona değer vermek ve yaşatmak, herkesin eşit şekilde fayda görebilmesini sağlayabilmek, paylaşabilmek, evrensel değerlere, adalete, vicdana inanmak ve saygı duymak, o kişiyi daha çok "İnsan" yapıyor ve mutlu ediyor.

Sonuçta; insanların savaşlarla birbirlerini yok etmedikleri, gelecek kaygılarının olmadığı, ekonomik, kültürel ve sosyal olarak dünya nimetlerinin doğaya zarar vermeden eşitçe paylaşıldığı, her canlının yaşam hakkına saygı duyup, hiçbir canlının şiddete maruz kalmadan özgürce, kardeşçe, dostça, sevgi dolu bir "Dünya"da yaşaması, herkesin esas beklentisi olmalıdır diye düşünüyorum...

 

28 Haziran 2024 Cuma

GÜLER MİSİN, AĞLAR MISIN?

Başlıktaki cümle bile böyle gazeteciliğe çok ama çok az gelir. Yandaşların silahşörlerin ilk üçüne giren YENİ AKİT, Çarşamba günü şöyle bir manşet haberle çıktı. Aktarayım;

Toplumun bütün kesimleri kemer sıkarken, ballı Roma gezileri, özel jetlerle futbol turnuvalarının peşinden koşan CHP li belediye başkanları işçilerin maaşını veremiyor. SGK prim borçlarını ödeyemiyor. İBB ve ABB liste başı”.

Özel jetlerle tur atanları bir gün önce SÖZCÜ GAZETESİ Fotolu ve belgeli olarak yayınlamıştı. Jet deyince AKİT DE jete binip hemen jetli haber yapmış, ama ne belge var, ne foto.

Bu haberi okuduktan sonra bir de şu haberi okuyun.

AKP’li  Elazığ Yurtbaşı belediye başkanı “62 personelin maaşlarını ödeyemiyoruz” dedikten sonra ‘Hipodrum gelirlerinin Varlık fonuna devredilmesi  kararını hoş karşılamamızı kimse beklemesin’ diye noktalamış… Hipodrum yani kumar, Beygir yarışı. İyi güzel de hani kumar haramdı? Açın o zaman otellerdeki kumarhaneleri alışık olduğunuz hazır zahmetsiz dolarlar girsin kasaya… Yandaş gazeteci ol. Gerisini merak etme sen… GÜLDÜM.

**************

DEVLET BEY

Geçtiğimiz Salı günü gurup toplantısına iki üç kişinin yardımlarıyla kürsüye gelebildi ve konuşmasını oturarak yapabildi…

Devlet bey artık HALEFİNİ açıklamalı ve kendini tam maaşla emekli etmelidir. Laf buradan açılmışken, CUMHUR kardeşliğinin bitmesi gayretini gösteren AKP’liler kendilerini afişe etmekten çekinmiyorlar. AYDINLIK Gazetesi’nin bu konudaki haberi de aynen şöyle çıktı:

AKP içinde önemli isimler MİLL DEVLET statüsü ile yeni bir yönetim düzeni istediklerini  açıkladılar. Süleyman SOYLU, Mehmet UÇUM, Metin KÜLÜNK, A. Selim KÖROĞLU, Ayhan OGAN koparma planı içindeler. Emperyalizm güdümünde yürütülen AKP’yi MHP den koparmak planı yapıyorlar. Sözün özünde DEVLET BEY var..

Soylu ve MHP ikilemi üç yıl öncede dile getirilmişti. Soylu adım, adım bu yaptırıma yaklaşıyor. Zaten kökeni belli.

Peki MİLLİ DEVLET tanımı nasıl bir SİSTEM? Yazayım.

Vatandaşlarına  insan haklarına, insan haklarını ve hürriyetlerini  doya doya yaşatan  adalet eşitlik ve hukuk temeline dayalı devlet yönetimi..

Bu prosedürü baz alarak ortaya çıkan yukarıdaki AKP’liler bugüne kadar  bu verilerden yoksun bir AKP BÜNYESİNDE SİYASET YAPTILAR. Şimdilik devam etmekteler… Tanık sizin.

***************

HAKAN FİDAN

Ortadoğu’daki son kıpraşmaları baz alarak bir uyarıda bulundu. ’Üçüncü dünya harbi kapıda’.

‘BU bulguları çerçevesinde umarım mevcut hükümete gereken uyarıları yapmıştır. Mesela;

  • Ordunun tüm eksiklerinin giderilmesi
  • Akaryakıt stoku
  • Hangi tarafın yanında olmamız yararımıza olur
  • Mevcut bütçe böyle bir yükü kaldırabilir mi?

Fidan, uzun yıllar devlet istihbaratını başında görev yaptı. Tüm uyarıları öngörüleri dikkate alınmalı…

**************

EDREMİT’te YİNE ÇATIŞMA

Hal içinde meydana gelen çatışmada bir kişinin öldüğü açıklandı. Daha önce de kaç kez yazmıştım. Edremit’te ev ve iş yerlerinde arama tarama yapılsa kaç ruhsatsız silah çıkar? Tahmininizi alabilir miyim?

*************

BU DA BENDEN OLSUN

Bahçeden topladım nane

Selam söyle o yare

                                                      ***

KULAĞINIZDA KÜPE OLSUN

Peşinden koşulan para kölelik aletidir

J.JAC.ROUSSEAU

                                         ***

ÇÜŞ

M.E.BAKANI

Allah affetsin bana çok itici geliyor…

                                                         ***

DÜŞÜNENİN BİTTİĞİ YER

KİBİR BİZE ZARAR VERİYOR

By; ERDOĞAN

Sizden not; Kişinin kendini büyük, başkalarını küçük görmesi yani kendini beğenme. Bu sözcüğü sık aralıklarla dile getiren sayın, Erdoğan AKP bünyesine uyarıda bulunuyor ama uygulayan yok maalesef…

**************

BÜYÜTEÇ

Sinek ufak ama mide bulandırır diyoruz ama. Bu minik hayvanları kendi

Elimizle besliyoruz.

**************

REKLAMLARRR !!

Tv REKLAMLKARINDA ÇİTOS, PİTOS, AFOROZ felan gibi ürünlerin reklamlarının parasal boyutlarına göz atan yok. Balo gibi şişirilmiş paketlerde 25 gram ya var ya yok. AMA HANGİ KANALI AÇARSANIZ AÇIN BU ÜRÜNLERİN REKLAMLARI VAR. HAL BÖYLE OLUNCA BU ÜRÜNLEREN MALİYETLERİNİN NE KADAR DÜŞÜK OLDUĞU ORTAYA ÇIKAR. Mesela bir dondurmacı 5 AUDİ VERİYOR. BİR ADEDİNİN BEDELİ VE BU REKLAMIN ÜCRETİNİ DE KOYUN ÜSTÜNE. Tabii AUDİ’lerin resmi taahhütnamesi var mı bilemem yetki kimde o da meçhul. Yersen. Her reklamın bedeli halktan çıkıyor yani. YERSEN. Yemeseydin bana ne!!!